Bu "anlamaya çalışma" çabalarının geleneksel tarih yazımı yöntemleri, klasik
kurumsal analizler ya da yazılı belgelerin çözümlenmesi yoluyla yapılamayacağının
farkındadırlar. Geçmiş, şimdiye değin yazılı kültür aracılığı ile aktarılarak tarih olduğu
için, bazı grupların bu aracı kullanamamaları, ya da yazdıklarını daha sonra aktarma
şansına sahip olamamaları, onların tarihte görünmez olmalarına yolaçan nedenlerden
biridir. Oysa geçmişi bu maddi tanıklıklar olmadan da tanıyabiliriz (Bloch, 1994:
130-131). Tarih yazıcıları, vergi toplama belgelerinin ya da fermanların karışık dilleri
içinde kaybolacaklarına, o dönemin köylülerini, toprak ağalarını, senyörlerini anlatan
romanları da okusalar, kadınların dokudukları halıları analiz etseler, kızılderililerin
adlarının anlamlarını araştırsalar, kocakarı ilaçlarının reçetelerini anlamaya çalışsalar,
geçmişin çeşitliliği bugüne daha iyi taşınabilirdi. Kuşkusuz gündelik hayatın bu şekilde
yapılmış betimlemesi de tüm ayrıntılara ulaşmamızı sağlamayacaktır. Ancak bu tür
girişimler, geçmişin derinliklerine ulaşma çabasının bir parçası olacaktır. Örneğin
Lucien Febvre, bu çabayı şu şekilde dile getirmiştir:
Kuşkusuz tarih yazılı belgelerle yapılır. Ama yazılı belgeler yoksa onlarsız da
yapılabilir ve yapılmalıdır...tarihçinin zengin buluşları arasında ne varsa hepsi
kullanılarak yapılmalıdır. Sözlerle de tarih yapılabilir. Resimlerle de. Toprak
parçasıyla da, çatı kiremitiyle de. Tarla biçimleri ve yaban otlarla da. Ay tutulmasıyla
da, atyularıyla da. Jeologların uzunca taş kanıtlarıyla da, kimyacının kılıçların madeni
üzerine yaptığı araştırmalarla da. Bir sözcükle: insandan kalma olan, insana bağlı
olan, insana yarayan, insanın dile getirdiği ve onun varlığını, uğraşlarını, zevklerini
ve yaşam biçimlerini anlatan ne varsa bunların hepsi ile tarih yapılabilir (Aktaran
Carr ve Fontana, 1989:66).
Özlem ŞAHİN 116 mülkiye Cilt: XXVIII Sayı: 244